4 Aralık 2013 Çarşamba

Dershane tartışmasına bir katkı: Üniversite giriş sınavlarının eğitime zararları üzerine “içeriden” bir görüş -2-

Önceki yazıda, dershane tartışmasına ta 2004'te yazdığım bir yazıyla katılmıştım. O yazıda sıraladığım, "üniversite giriş sınavlarının zararları"ndan birincisi şöyleydi:

"1. Sınav, araç olmaktan çıkmış, sınava hazırlanmak başlı başına bir amaç haline gelmiştir. Sınavda başarılı olmak için olağanüstü emek sarfedilmekte, ama bu emeğin karşılığında, emekle orantılı bir eğitsel fayda elde edilmemektedir. Üniversite sınavları, milyonlarca gence ve ailelerine sıkıntı, gerilim, korku ve endişe dolu uzun yıllar yaşatmaktadır. Sınav, sınav öncesi hazırlığın yıllar öncesinden başlaması ve sınava iki, üç hatta dört kez üst üste  girilmesi sonucunda bütün bir gençlik çağını kapsamakta ve karartmaktadır. Sonuçta, milyonlarca öğrencinin ve bir ülkenin yılları, üniversite hazırlığı için heba olmaktadır."

Şimdi bu maddeyi açayım.

Sınav Araç Olmaktan Çıkıp Amaç Haline Gelince

 
Üniversite giriş sınavı, sadece bir araçtır, üniversiteye girmenin aracıdır. Ve üniversiteye girişte böyle bir sınav yapılmasının tek nedeni, üniversitede okumak isteyenlerin sayısının üniversitelerin kapasitesinden çok fazla olmasıdır. Eğer Türkiye, 100 üniversitesi ve 10 milyon nüfusu olan bir ülke olsaydı, bugünkü gibi bir sınava ihtiyaç duymayacaktı. Eğer Türkiye, 150 üniversitesi olan bir ülke olabilse, belki de üniversite sınavı, bugünkü gibi bir karabasan olmayacak. Ama bugün üniversite giriş sınavına her yıl 1 milyondan fazla kişi başvururken, üniversitelere 200 bin kişi ancak girebiliyor. Bu durumda, öğrenciler arasında yarış kaçınılmaz oluyor.
Üniversite giriş sınavı bugün araç olmaktan çıkmış, başlı başına bir amaç haline gelmiştir.
 
Üniversitede okumak isteyenler arasından bir bölümünü “seçmek” ve sonra bunları uygun bölümlere “yerleştirmek” için bir yarış düzenliyoruz. Yarış bir test sınavı. Sınavda yüksek puan alanlar, yarışta öne geçiyor ve istedikleri bölümlere giriyorlar.  Bütün bunları uzun uzun anlatmamın nedeni şu: Eğer, her isteyen öğrenciyi üniversiteye yerleştirebilseydik, bu sınava ihtiyacımız olmayacaktı.

Üniversite giriş sınavlarının amacı üniversiteye girmektir, değil mi? Yani, aslolan üniversitede okumaktır, sınav ise üniversite eğitimine açılan kapıdır. Öğrencilerin ilköğretimde ve lisede aldıkları eğitimin onları üniversiteye hazırlaması gerekir. Oysa bugün geldiğimiz noktada, üniversite giriş sınavları, eğitim sisteminden bağımsız bir nitelik kazanmıştır.

Eğer üniversite giriş sınavları, sınavdan birkaç ay önce sınav için özel bir çalışmaya girilerek veya lise son sınıf boyunca dersaneye gidilerek hazırlanılan ve bu şekilde girilen sınavlar olsaydı, eğitim sisteminin geri kalan bölümlerine bir zararları olmazdı. Öğrenme asıl olarak okulda gerçekleşir, öğrenciler çoktan seçmeli test sistemine alışmak için belli bir çalışma yaptıktan sonra sınava girerler ve bu dönemi atlatmış olurlardı. Ancak sınav, şu anda o kadar büyümüş durumda ki, sınava hazırlık dışında bir eğitim faaliyeti yürütmek imkansızlaşmış durumda.

Arkadaşlar, öyle böyle değil, kontrolden çıkmış bir sınav çılgınlığından söz ediyorum. Bugün eğitim sistemimizde, lise ve üniversite eğitiminin arasında fiilen bir “üniversite sınavlarına hazırlanma” eğitimi oluşmuş durumdadır. Eskiden üniversite sınavlarına hazırlanmak, çoğu öğrencinin sadece lise son sınıfta yaptığı, ilk girişinde kazanamayan öğrenciler için ikinci yıla sarktığı bir işti. Bugün, iki yıl, üç yıl, hatta dört yıl boyunca tekrar tekrar sınava giren, lise öğrenciliği kadar uzun bir süreyi “dersane öğrencisi” olarak geçiren bir öğrenci neslinden söz ediyoruz. Daha da kötüsü, sınav hazırlığı liseyi bitirdikten sonraki yıllara sarktığı gibi, lise son öncesindeki yılları da giderek artan bir şekilde kaplamaya başlamış durumda.

Bugün öğrenciler, ilköğretim 6. sınıftan itibaren dersaneye gitmeye başlıyorlar ve dersane eğitimleri, üniversiteyi kazanana kadar sürüyor. Nerden bakarsanız bakın, 5 yıllık bir hazırlıktan söz ediyoruz.
Lise son sınıfa başlayan öğrenciler, Ağustos-Eylül aylarında, dersanelerde sınav hazırlığına başlarken bu öğrencilere, “Sınava kadar 100.000 soru çözeceksiniz” diye şartlandırılıyorlar. 100 bin soru, dile kolay! Eğitsel açıdan, bir öğrencinin sınavda soru gelen ders konularını öğrenmesi için bu kadar soru çözmesine gerek yok. Bir noktadan sonra bu kadar soru çözmenin bir getirisi de yok. Sadece, yarış şeklindeki sınavlarda öne geçmeye yarıyor. Bu kadarcık bir fayda için, bütün bir neslin yıllarını dershanelerde, test soruları çözerek geçirmesi büyük bir israftır!

Hiç yorum yok: