21 Nisan 2011 Perşembe

YSK'nın bağımsız adayları vetosu, yasama yetkisinin gaspıdır aynı zamanda!

YSK'nın son kararı üzerine birkaç gündür televizyonlarda söyleniyor, gazetelerde yazılıp çiziliyordu, ama kendi gözlerimle okumadan, bu kadar büyük bir skandala imza atmış olabileceklerine gerçekten ihtimal vermemiştim. Meğer, Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararı, "411 el kaosa kalktı" haberine konu olan anayasa değişikliğini iptal etmesi kadar derin bir anayasal kriz içindeymişiz de haberimiz yokmuş...

YSK, 14 Mart 2011 tarihinde, 12 Haziran'daki milletvekili seçimlerine katılacak milletvekili adaylarının seçilme yeterliliği hakkında bir karar almış. Karar metnini siz de okuyun ve durumun vahametini kendiniz görün:
http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/Kararlar/2011Pdf/2011-197.pdf

Kararı okumaya başlıyoruz, birinci sayfanın sonlarına doğru, kimlerin milletvekili olamayacağına dair yasal düzenlemeler sıralanırken, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11. maddesine yer veriliyor. Maddenin f bendi, "Affa uğramış olsalar bile" diye başlıyor, sonra ikinci sayfada 4 başlık altında kimlerin aday olamayacağını sıralıyor. Bu maddelerden 4. maddeyi okuyoruz, "Türk Ceza Kanununun 536 ncı maddesinin ..." diye başlayarak devam ediyor.

Başbakanlık web sitesinin Türkiye'deki kanun, yönetmelik vb mevzuatın resmi metinlerini veren mevzuat.basbakanlik.gov.tr sitesine gidiyor, "Türk Ceza Kanunu" diye taratıyoruz. 2004 yılında kabul edilen, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun metnine ulaşıyoruz:
http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5237&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=

Aaa, o da ne?! Kanunda hepi topu 345 madde var! O halde, YSK kararında atıfta bulunulan 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nda sözü edilen Türk Ceza Kanunu nedir? 2839 sayılı kanuna bakınca, bunun 1983'te Milli Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan kanun olduğunu görüyoruz:
http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.2839&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=

O tarihte henüz 2004'teki TCK çıkmadığına göre, 2839 sayılı kanunun sözünü ettiği TCK, 1926'da kabul edilen TCK olmalı. Adalet Bakanlığı web sitesinden eski TCK metnine bakınca, gerçekten de 536ncı maddesinin olduğunu görüyoruz:
http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/765.htm

Yalnız, kanun metninin başında, kırmızı harflerle, bu kanunun 1 Haziran 2005 tarihi itibarıyle "tüm ek ve değişiklikleriyle birlikte" yürürlükten kaldırıldığını okuyoruz. Yani 765 sayılı kanun diye bir kanunumuz yok artık, hükümsüz. İlker Başbuğ'un deyimiyle, bu kanunun yazılı olduğu kağıtlar artık sadece bir "kağıt parçası"ndan ibaret!

Ceza kanunları, medeni kanun, borçlar kanunu ve ticaret kanunuyla birlikte, hukuk sistemlerinin temel metinlerindendir. 2004'te çıkarılan TCK da öyle olduğu için, eski kanundan yenisine nasıl geçiş yapılacağı hususunu düzenlemek üzere, "Türk Ceza Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun" diye, 5252 sayılı ayrı bir kanun çıkarılmış:
http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5252&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=

Bu kanunun 12. maddesi, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, ... 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu bütün ek ve değişiklikleri ile birlikte, Yürürlükten kaldırılmıştır." diyor. Kanun 1 Haziran 2005'te yürürlüğe girdiği için, bu tarihten sonra 765 sayılı (eski) TCK artık yürürlükte değil. Tarih olmuş.

YSK kararını okumaya devam ediyoruz, "Adli sicil kaydında sabıkası olan adayların ayrıca" yapmaları gerekenleri sıralarken, 765 sayılı kanunun 95, 121, 122, 123 ve 124. maddelerine tekrar, açıkça atıfta bulunuyor. İyi ama böyle bir kanun artık yok ki?!!

YSK bu kararıyla, kendisini kanun koyucu yerine koymuş, anayasanın 7. maddesinde tek yasama organı olarak gösterilen TBMM'nin erkine açıkça tecavüz etmiştir. TBMM'nin yürürlükten kaldırdığı bir kanunu tekrar yürürlüğe sokmuştur. Bu ciddi bir anayasal krizdir.

Ak Parti'nin, 2004'te çıkardığı yeni TCK'dan sonra, 12 Eylül askeri rejiminin eseri olan Seçim Kanunu'nda eski TCK'ya atıfta bulunan maddeleri değiştirmemesini büyük bir gaflet olarak niteleyebiliriz. Şu son bir yıl içinde çeşitli nedenlerle, Ak Parti hükümeti döneminde çıkan 5651 sayılı İnternet yasası, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu metinlerini inceledim. Hepsinde, bırakın yapılan düzenlemelerin içeriğiyle ilgili eksikleri, kanun yapma tekniği, madde yazımı, tanımlarda tutarlılık ve hükümlerin mevcut mevzuatla uyumu konularında çok ciddi problemler var.

Ama Ak Parti'nin "gafleti", "siyasi oportünizmi" veya "tembelliği", YSK'nın kararının vahametini ortadan kaldırmaz. YSK, normal bir mahkeme değil ki. Kararları kesin, itiraz mercii bulunmayan, karar verirken tarafları dinleme, savunma alma mecburiyeti olmayan bir düzenleyici organ, bir komiserlik adeta. YSK rahatlıkla, Seçim Kanunu'na bakar, eski TCK'ya atıfta bulunan hükümleri "yok" sayabilirdi. Çünkü eski TCK artık yok. Hukukçu değilim, hukuk eğitimi almadım, ama bir okur-yazar olarak, yılların tecrübesiyle YSK üyesi olmuş hakimlerin böyle büyük bir yanlışı nasıl işleyebildiklerini aklım, havsalam almıyor.

Türkiye'deki hukuk sistemi, deposunda yakıtı bitmek üzere olan, bir lastiği patlamış stepneyle değiştirilmiş, diğer lastiği yamayla idareten duran bir arabanın, kar ve tipi altında Bolu Dağı'nı geçmeye çalışması gibi, her an duvara toslamaya hazır bir görüntü çiziyor maalesef. Başbakan seçimden sonra yeni anayasa sözü verdi, ama bilmiyorum bu patlak rejimin takati o zamana kadar yeter mi?

Hiç yorum yok: